DEHB'liler İçin Kolay İşler Neden Zor?

Sizce Donald Trump’ın saçı peruk mu yoksa gerçek mi diye bizzat öğrenmek için uluslararası bir skandal yaratıp Amerika tarafından tutuklanmak mı daha kolay yoksa hurçtaki kışlık kıyafetleri çıkarmak mı? Bence ilki. Muhtemelen DEHB ile yaşayan birçok insan için de durum böyle.
30 yaşından sonra DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu - İngilizce kısaltmasıyla ADHD) teşhisi almış biri olarak okul hayatım boyunca en çok duyduğum ikinci eleştiri şuydu: Bu kadar basit bir işlemi nasıl yapamazsın? (İlki de sürekli hayal aleminde yaşadığımdı. Zaten arkadaşlarım üniversiteye gidene kadar bana Uzaylı veya Zuzu dediler.)
Eğer 90’ların tuhaf çizgi filmi Richie Rich’teki gibi para havuzunuz veya Irona gibi hizmetçi bir robotunuz yoksa hayatınızın bir noktasında gündelik işleri yapmanız gerekiyor. İşte tam bu aşamada ortalık karışıyor çünkü işin basitliği değil sizin onunla ne kadar ilgilendiğiniz önemli hale geliyor.
20 Uçaklık Bir Filo Yönetmek Elektrik Faturası Ödemekten Daha Kolay
DEHB’li girişimci, JetBlue Airways’in kurucusu David Neeleman, bir röportajında kendi durumunu şu şekilde özetliyor: “Hayattaki sıradan şeyleri yapmak benim için oldukça zor. Yirmi uçaklık bir filoyu yönetmek, elektrik faturasını ödemekten daha kolay.”
DEHB’yle yaşamayan birçok insan bunu şımarıklık olarak görse de işin aslı öyle değil. Eğer gezegeni ele geçirmek için bütün rakunları toplayıp bir ordu kurmaya çalışsam, sonra da rakunlardan biri beni kıtladı diye ağlasam bu şımarıklık olurdu. Yemek yemek, bulaşık makinesini boşaltmak, evi süpürmek, duş almak, alışveriş yapmak gibi gündelik eylemler bazen sıkıntıdan ağlamanıza sebep oluyorsa bu şımarıklık değil bir sorundur.
DEHB’li Beyin Nasıl Çalışır?

DEHB’li beyni anlamadan önce normal bir beynin çalışma mekanizmasını magazin haberi sığlığında ele alalım. İnsan beynindeki nöronların iletişim kurmasını sağlayan bir nörotransmitter var, adı dopamin. Bu kimyasal dengeli olduğunda dünyanın en sıkıcı görevlerini bile yapabilirsiniz çünkü zorunluluk olduğunu bilirsiniz ve bir şekilde tamamlayıp kurtulmak istersiniz. Aklınızdakileri sürekli ertelemezsiniz, odaklanmanızda sorun yoktur. Pırıl pırıl, ışıl ışıl bir görev insanısınızdır.
Dopamin beynimizdeki ödül sistemiyle yakından ilgilidir. Yani size keyif veren şey dopamin seviyenizi de artırır. Dans etmek, teleskopla uzaya bakmak, yemek pişirmek, dedikodu yapmak, karşı komşuyu belediyeye şikayet etmek… Zevk aldığınız eylemleri yaparken hissettiğiniz o ‘Az bekleyin, yakında gezegeni komple ele geçireceğim’ enerjisini hatırlayın.
Kısa bir an da olsa hayat çok güzelmiş gibi gelir, kendinize güveniniz tamdır, enerjik ve odaklanmış haldesinizdir. Hah işte, bu dopaminin etkisi!
DEHB’li bir beyinde dopamin seviyesi dengesizdir. Bu nedenle beş dakika ayırıp bulaşık makinesini boşaltmak yerine günlerce uğraşarak Papua Yeni Gine seçimleri hakkında aşırı detaylı bir makale yazmayı daha kolay bulabilir. Neden? Çünkü Papua Yeni Gine ilgisini çeken bir konu, yani beyninde kımıl kımıl dopaminler dolanıyor ve enerji veriyor. (Gerçekten Papua Yeni Gine’nin siyasi geçmişiyle ilgilenen varsa bence asıl sorunu dopamin değildir ama neyse…)
Söz konusu faaliyet ilgi alanı sınırlarındaysa DEHB’li beyin adeta enerji içeceği içmiş Duracell ayısı gibi davranır. Motivasyon zirveye çıkar, performans müthiştir, her şey kendiliğinden akıp gidiyor gibidir. Eğer yapılacak görev ilgi alanında değilse ortam bir anda eski Sovyet fotoğraflarına döner. Kasvetli, her an biri ölecekmiş gibi ama neden öleceği belirsiz, tarif edilemez bir iç sıkıntısı ve en yakın ülkeye kaçıp sığınma isteği…
Bazılarına abartılı gelebilir ama DEHB ilacımı içmediysem sevmediğim yerlerde, sevmediğim işleri yapmak zorunda kaldığımda fiziksel acı hissediyorum. Kendimi sıkmaktan tüm kaslarım ağrıyor, aşırı öfkeleniyorum, zaman geçmek bilmiyor, odaklanmaya çalıştıkça daha fazla hata yapıyorum. Ruh halimdeki dalgalanma borsadakinden bile fazla oluyor. Eğer keyif aldığım bir yerde, hoşuma giden bir işle ilgileniyorsam ilacımı almasam da gayet iyi idare edebiliyorum.
DEHB, Düşük Odaklanma ve Aşırı Odaklanma
DEHB’li bir beyni düşük dopamin seviyeleriyle harekete geçirme çabası; tek ayak üzerinde dururken motoru kapalı bir arabayı yokuş yukarı itmeye benzetiliyor. Bu duruma hipofokus deniyor, sınırlı veya düşük odaklanma. Buradan anlaşılacağı gibi DEHB’li beynin durumu ‘İstese yapar, yeterince çabalamıyor’ değil, ‘Yapabilseydi yapardı ama beyin kimyası yüzünden saatlerce tavana bakıp harekete geçemiyor’ olarak özetlenebilir.
Diğer yandan, eğer görev DEHB’li kişi için ilginç ve uyarıcıysa, zaman ve yer kavramını tamamen kaybedebilir. Örneğin geçen yaz teleskop başında hiç ara vermeden 6 saat geçirdiğimi Notre Dame'ın Kamburu’ndaki Quasimodo’ya benzediğimde fark etmiştim. Saatlerce eğilerek durup gözümü okülere yapıştırdığım için iki gün yüzümün yarısında lens iziyle gezdim. Hareket edip tuvalete gidebilmek için kas gevşetici almam gerekti. Ben aralıksız 6 saat uyuyamam bile. Birkaç defa uyanırım, uyanık olmaktan da sıkılırım, sonra yeniden uyurum.
Kişinin ilgisini çeken eylemi yaparken zaman kavramını kaybettiği bu duruma da hiperfokus, yani aşırı odaklanma deniyor. Az önce bahsedilen araba artık kendi kendine gidiyor, benzinini alıyor, başka arabalarla birleşip Voltron oluyor ama siz farkına bile varmıyorsunuz. Amerika’da aşırı odaklanma durumuna DEHB süper gücü deniyor ama ben bu tanımı abartılı buluyorum. Kontrol edemediğim bir güç nasıl süper gücüm olabilir ki? Hulk’un bile belediyenin kaçak yapı yıkım ekibi gibi davranmayı bıraktığı bir evrende (tamam, Marvel evreni ama olsun) ben kendi odağımı seçemiyorum.
DEHB ve Hedefli Odaklanma
Hipofokus ve hiperfokus arasında şahane bir bölge var, bazı uzmanlar buna ‘sweet spot’ diyorlar. İdeal, optimum alan diye çevirebiliriz. Burada görevler DEHB’li beynin dikkatini çekecek kadar ilginçtir, bunlara kendi istek ve kontrollerinde odaklanabilirler. Yani yukarıda bahsettiğim arabanın direksiyonundasınız, motor çalışıyor, siz ne zaman isterseniz o zaman gidecek veya duracak. Kaptan sizsiniz.
İşe bu ideal bölge normal insan beyninde çok daha genişken, DEHB’li beyinlerde ufak bir alanı kapsıyor. Bu yüzden de DEHB’li birinin odaklanma performansı durumsal değişkenlerden çok fazla etkileniyor. Normal bir beyin sevmediği görevi sıkılarak da olsa yapabilirken, DEHB’li beyin zorla arabesk müzik dinletilen caz müzisyeni gibi acı çekiyor.
İyi Ama Bulaşıkları Kim Yıkayacak?
Sevmediğimiz işlerden kaçıp yalnızca bizi heyecanlandıran görevleri yaparak sorunu çözebiliriz gibi görünüyor değil mi? Barbie dünyasında yaşasaydık evet. Hatta boş zamanlarımızda her şeyin pembe olmasına veya herkesin sürekli şarkı söylemesine dertlenecek lükse bile kavuşurduk. Gerçek hayatta birilerinin bulaşık makinesine sığmayan tencereleri yıkaması, banyoları dezenfekte etmesi, kumdan kedi kakası temizlemesi gerekiyor. Bunları yapmak için dopaminimizin şarj olmasını bekleyemeyiz. O halde nasıl olacak bu işler?
Bilim insanlarının sunduğu çözüm önerilerini yazdığımda buraya linkini ekleyeceğim. Bazıları bende işe yarıyor, bazılarına ‘hadi oradan’ diyorum. Bakalım siz ne düşüneceksiniz…
Not: Bu blog DEHB ve anksiyete ile yaşayan, kendi beynini anlamak için bolca araştıran birine aittir. Söz konusu kişi psikiyatr veya psikolog değildir. Paylaşılan tüm verilerin kaynaklarını ilgili yazıların içinde bulabilirsiniz. Hatalı bir bilgi verilmişse lütfen ‘Ptuh sana, hemen düzelt bunu’ diye bildiriniz.